TANDOĞAN UYSAL: Bir Aşk Hikâyesi mi, Diplomatik Gösteri mi?

Donald Trump, siyasete adım attığından bu yana dünya liderlerine karşı benimsediği sıra dışı üslubuyla dikkat çekti. Bu üslup, bazen bir düşmana yönelik tehditkâr tweet’ler, bazen de “dostum” diye başlayan övgü dolu cümlelerle şekillendi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Trump’ın “dostum” dediği liderlerden biri oldu. Hatta bu dostluk zaman zaman “Trump’ın Erdoğan’a âşık olduğu” gibi abartılı yorumlara bile neden oldu. Peki bu gerçekten bir sevgi mi, yoksa siyasi bir illüzyon mu?
“Dostum Erdoğan” Sözünün Altında Ne Yatıyor?
Trump, Erdoğan’dan söz ederken sık sık “my friend Erdoğan” yani “dostum Erdoğan” ifadesini kullandı. 2019 yılında Beyaz Saray’daki görüşmeler sırasında, Erdoğan için “O çok güçlü bir lider. Türkiye’yi çok iyi yönetiyor. Halkı onu seviyor” gibi ifadeler sarf etti. O dönemde Amerikan basını bile bu sıcak sözlerin arkasında yatan sebepleri sorguladı.
Trump, kişisel ilişkiler üzerinden politika yürüten bir liderdi. Putin, Kim Jong-un ve Erdoğan gibi liderlerle olan bağlarını dış politika aracı olarak kullandı. Ancak bu dostluklar, duygusal yakınlıktan çok, karşılıklı çıkarları kollayan birer stratejik ittifaktı.
Suriye, NATO ve Silah Ticareti: Sevginin Gerçek Gerekçesi
Erdoğan ile Trump arasındaki ilişkiler en çok Suriye politikasında test edildi. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine düzenlediği operasyonlarda, Trump yönetimi önce tehdit etti, sonra geri adım attı. ABD askerlerinin bölgeden çekilmesi ve Türkiye’ye yaptırımların ertelenmesi gibi kararlar, bu “dostluk” sayesinde mümkün oldu.
Ayrıca Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasına rağmen F-35 programından tamamen koparılmaması için Trump’ın gösterdiği direnç, Pentagon çevrelerinde bile tartışma yarattı. Trump’ın Erdoğan’a olan “sempatisi”, aslında Türkiye’nin stratejik konumunun farkında olmasından kaynaklanıyordu.
Trump Tarzı: Siyaseti Reality Show’a Dönüştürmek
Trump, iş dünyasından siyasete taşınan bir reality show yıldızıydı. Bu tavrı, diplomasiye de yansıdı. Liderlerle olan ilişkilerini kamuoyu önünde bir gösteriye çevirdi. Erdoğan’a övgüler dizmesi de bu sahnenin bir parçasıydı. Bu tür bir üslup, Amerikan seçmeninin dış politikayla ilgilenmesini sağlarken, aynı zamanda liderler arası ilişkilere magazinsel bir boyut kattı.
Kimi zaman Erdoğan’a açıkça övgüler yağdırdı, kimi zaman da Türkiye’yi ekonomik yaptırımlarla tehdit etti. Bu çelişkili tavırlar, aslında Trump’ın duygusal değil, tamamen pragmatik davrandığını gösteriyordu.
Sevgi Değil, Çıkar Ortaklığı
Trump’ın Erdoğan’a yönelik sözde sevgisi, ne duygusal bir bağın ne de ideolojik bir yakınlığın ürünüydü. Bu, çıkarlar üzerine kurulu bir ilişkiydi. Erdoğan’ın güçlü lider profili, Trump’ın dünyaya vermek istediği “liderler arası denge kurabilen başkan” imajına hizmet ediyordu. Türkiye ise bu dönemde, jeopolitik konumunun gücünü kullanarak Amerika ile daha esnek bir ilişki kurabildi.
Kısacası Trump’ın Erdoğan’a olan ilgisi, gerçek bir aşk değil; bir iş insanının pazarlık masasında gösterdiği taktiksel yakınlıktı.
Gerçek sevgi, koşulsuz ve karşılıksız olur. Oysa Trump’ın siyasi ajandasına baktığımızda, sevgi değil; çıkar, pazarlık ve imaj kaygısı ön plandaydı. Erdoğan için duyduğu “hayranlık”, en fazla bir “stratejik sempati”ydi. O da günü geldiğinde, tweet’lik bir tehditle sona erecek cinstendi.