TANDOĞAN UYSAL: Avrupa’ya Şikâyet mi, Hak Arayışı mı? Siyasetin Aynasında AİHM Gerçeği

Geçmişte Hak Arama, Bugün Suçlama: Aynı Yol, Farklı Söylemler
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i “Türkiye’yi yurt dışına şikâyet etmekle” suçlaması, sadece günümüz siyasetiyle değil, geçmişin de aynasıyla yüzleşmeyi zorunlu kılıyor. Zira, bugünün iktidar sahipleri, bir zamanlar aynı yolları kullandılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvurular, her zaman bir “ülke karşıtlığı” değil, çoğu zaman iç hukukta çözüm bulamayanların son durağı oldu. Oysa bu yollar, geçmişte siyasetin en güçlü isimleri tarafından da tercih edildi. Şimdi ise, aynı yollardan geçtiklerini unutarak başkalarını eleştirmek, siyasi pozisyonların nasıl değiştiğini ve zamanla nasıl çelişkili bir dilin ortaya çıktığını gösteriyor.
Hayrünnisa Gül ve Erdoğan’ın Avrupa’ya Açılan Dosyaları
Bir dönemin önemli isimlerinden Hayrünnisa Gül’ün 1988 yılında başörtüsü yasağı nedeniyle üniversiteye kaydını yaptıramaması, onun AİHM’e başvurmasına yol açmıştı. Kendi eğitim hakkı için verdiği bu mücadele, yalnızca onun bireysel bir hakkı değil, aynı zamanda dönemin toplumundaki adalet arayışını simgeliyordu. Ancak zamanla, eşi Abdullah Gül’ün siyasi kariyerinin yükselmesiyle birlikte, dava sessizce geri çekildi. Bu geri adım, kişisel tercihlerden çok, siyasi konjonktürün etkisiyle atılmış bir adımdı.
Öte yandan, Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 yılında okuduğu bir şiir nedeniyle aldığı siyasi yasak ve bu sebeple başvurduğu AİHM, dönemin siyasi ortamını değiştiren önemli bir süreçti. Avrupa hukukunu ve AİHM’in adaletini savunan Erdoğan, zamanla en sert eleştirileri yönelten liderlerden biri haline geldi. Bugün, başkalarının AİHM’e başvurmasını “Türkiye’yi şikâyet etmek” olarak tanımlaması, geçmişteki tavrından ve yaşadığı deneyimden ne kadar uzaklaştığını gösteriyor.
Siyasal Hafıza ve Çelişkiler
Bugün Avrupa Konseyi’nde Türkiye’deki hak ihlalleriyle ilgili söz alan Özgür Özel’in tutumu, siyaseten tartışılabilir. Ancak bu durumu “vatana ihanet” gibi göstermek, geçmişi unutmak anlamına gelir. Aynı mahkemeye başvuran, aynı yolları deneyen isimlerin bugün farklı bir dil kullanması, Türkiye’deki siyasal hafızanın ne kadar kısa vadeli olduğunu ve siyasi çıkarların geçmişle nasıl kolayca çelişebileceğini bir kez daha hatırlatıyor. Özgür Özel’in bugünkü tutumunu eleştirirken, geçmişte aynı adımları atanların bu yolu kullananları suçlaması, siyasetle bağdaştırılamayacak kadar büyük bir çelişkidir.
Burada önemli olan, kimin Avrupa’ya ne zaman başvurduğu değil, neden başvurduğudur. AİHM, uluslararası hukuk çerçevesinde bir yargı mercidir ve ona başvurmak, herkesin sahip olduğu bir haktır. Türkiye’de bu hakkı kullananlar yalnızca muhalefet değil; iktidarın güçlü isimleri de bu yolu tercih etmiştir. O halde sorulması gereken soru şudur: Aynı yoldan geçmiş biri, bugün o yolu kullananı neden suçlar? Bu sorunun cevabı, belki de Türk siyasetinin en kadim çelişkisini ortaya koyuyor.
Geçmişten Günümüze Siyasi Konjonktür ve AİHM
19 Mart sonrası Türkiye’de yaşananlar, özellikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Avrupa’daki uluslararası kuruluşlar nezdinde Türkiye’deki hak ihlalleriyle ilgili yaptığı açıklamalar, Türkiye’deki özgürlükler, yargı ve adaletle ilgili ciddi kaygıları gündeme getirdi. Erdoğan ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşinin de AİHM’e başvurdukları dönemde yaşadıkları süreçler göz önünde bulundurulduğunda, Özel’in tutumunu eleştirenlerin geçmişteki kendi başvuruları da akla gelmektedir. Bugün, başkalarını AİHM’e başvurduğu için suçlamak, siyasetin geldiği noktada bir başka çelişkiyi doğuruyor. Bu çelişki, geçmişten bugüne Türk siyasetinin ne kadar kısa vadeli ve değişken olduğunu, aynı zaman diliminde bile farklı söylemlerin nasıl bir araya geldiğini gözler önüne seriyor.