Nurhan Keleş: MANEVİYAT, MADDİYATA HÜKMETMEDİĞİ ZAMAN, EKONOMİ SORUNLARI ASLA BİTMEZ.

Günümüz dünyasında, pek çok sorun ve tartışmalar yaşanmaktadır. Ancak bazı temel meseleler vardır ki, “Sonraya kalsın” denilemeyecek kadar, hayati öneme sahiptir. Ekonomi, işte tam da bu kategoride, öncelikle yer almaktadır.
Özellikle günümüz 21.yüzyıla girdiğimiz bir dönemde, maneviyatın maddiyat üzerindeki etkisini göz ardı eden, helal kazancı önemsemeyen ve faiz gibi unsurları hafife alan bir yaklaşım, bireysel ve toplumsal düzeyde, derin İnsani tahribat ve yaralar açmaktadır.
Manevi değerlerin yok sayıldığı, ekonomik hayata rehberlik etmediği bir ortamda, kazanılan kazancın kaynağı belirsizleşir. “Para için her şeyi mübah gören” anlayışı, haram ve faiz gibi İslam’ın kesin bir dille yasakladığı unsurların, her alanda yaygınlaşmasına zemin hazırlar. Bu gerçeğin acı tablosunu, günümüzde fazlası ile yaşayarak görmekteyiz.
Maneviyat, maddiyata hükmetmediği ve her geciktirildiği bir zamanda;
Helal kazanca dikkat edilmezse, “Para gelsin de nereden gelirse gelsin” denilirse, faize dikkat edilmezse, faizli işlem yapmasa dahi faizli işlemlere bulaşırsa, haram veya faiz ile kazanılan para ile alınan gıda ile beslenirse, Haram kazançla alınan her ürün ve eşyada, insanın yaşamında, her alanda, maneviyat ve bereket gitmektedir.
Her gayretimiz, faaliyetimiz ve ibadetlerimiz de çok ciddi, büyük sıkıntılara girmektedir.
Bu türden kazançlarla elde edilen gıdalarla beslenmek, haram parayla alınan her türlü ürün ve eşya, bireyin, toplumun bereketini kaçırır. Sadece maddi değil, manevi anlamda da bir çöküş yaşanır; gayretlerimiz, faaliyetlerimiz ve hatta ibadetlerimiz dahi bu olumsuz atmosferden derinden etkilenir.
Bu noktada, İslam tarihine, örnek uygulamaya, döneme bakmak gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Medine’ye hicreti ve sonrasındaki uygulamaları, bizler için eşsiz bir rehber niteliğindedir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Medine’ye ilk geldiğinde hemen “Medine Pazarını” kurmaya girişmiştir. Sonraya asla bırakmamıştır. O dönemde Yahudilerin kontrolündeki pazarı, onlarla mücadeleyi göze alarak, tüm zorluklarına rağmen dört yıl gibi kısa bir zamanda kazanarak, Medine pazarını kurmuştur.
Haram para, faizli para, her türlü gayrimeşru ticari faaliyetleri, hemen yasaklamıştır. İslam’ın ilk helal kapsamındaki pazarını Medine’de kurmuştur.
Bu örnek, ekonomik bağımsızlığın ve helal kazancın, yeni kurulan bir toplumun temelleri için ne kadar hayati olduğunu açıkça bize göstermektedir.
Akademik sistem eserim sonrası, defalarca dile getirdim, seminer ve konferanslarımda, esnaf ve iş adamları dernekleri çevrelerine, birçok ortamlarda, helal pazarımızı kuralım, herkese çağrıda bulundum. Adaletli, Hak Hakikat ve Liyakat temelli sisteme bir yandan mutlaka geçelim, dedim.
Ancak sahip çıkmadılar, maalesef ilgilenmediler. Yaşadığım acı deneyim ve tecrübeler ortada, Müslümanların düştüğü acziyetler ortada, anlatmaya bile gerek yoktur.
Ne yazık ki, günümüzde bu tarihi örnekten yeterince ders çıkarılmamaktadır. Defalarca helal bir pazar kurma çağrısında bulunulmuş olsa da, bu çağrılar neden yeterli ilgiyi görmemiştir. Müslümanların, Kapitalizm elit ayrıcalıklarını bırakmak istememeleri, maalesef çok acı bir gerçeğimizdir.
Ancak ironik bir şekilde, sürekli olarak, ne hikmetse geçici boykotlarla uğraşılmaktadır. Peki, boykotlar bitince ne oluyor? Eski faizli kapitalist düzene yine geri dönüyoruz, tüm yaşadığımız bu olumsuzluklar, ne demek lazım, gerisini siz düşünün…
Peki, bu boykotlar sona erdiğinde ne değişmektedir? Cevap açıktır: Yine eski, faizli kapitalist düzene, her şey unutularak, hiçbir şey yaşanmamış gibi geri dönülmektedir. Bu durum, sorunun temeline inmek yerine, geçici çözümlerle oyalanmak anlamına gelmektedir.
Ayrıca İmam Malik (r.h.) buyuruyor;
“Allah’ın kitabını ve Resulullah’ın (s.a.v) hadislerini (tamamını) inceledim. Faizden daha beter bir şey görmedim. Zira faize bulaşana Allah harp ilan etmiştir.” (Kurtubi, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an, 4/405)
Faiz, sadece ekonomik bir işlem olmanın ötesinde, Allah ile kul arasındaki ilişkiye dahi müdahale eden, bereketin ve huzurun kaybolmasına neden olan bir unsurdur.
Gazze’de insanlık vahşetinde, Müslümanların içler acısı halini gördük. Faizli liberal kapitalist sisteme iliklerine kadar batmış olduklarını gördük. Faizli kapitalist sisteme nasıl iyi hizmet etmekte olduklarını gördük.
Gazze’de yaşanan insanlık dramı, Müslümanların içinde bulunduğu acı tablo, faizli liberal kapitalist sisteme ne kadar derinlemesine bağımlı olduğumuzu, acı bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Bu Kapitalist sisteme adeta hizmet edercesine, bir çaresizlik içinde bulunmamız ve bu durumu düzeltmek için yeterli çabayı göstermememiz çok düşündürücüdür. Düzeltmek için hiçbir çabanın ve gayretin olmadığını da fazlasıyla gördük.
Onun için ekonomi çok öncelikli ve ciddiyetle yaklaşmamız gereken bir konudur. İslami esaslarda kendi helal kapsamındaki, “Medine Pazarını” günümüzde acilen kurmamız gerekmektedir.
Bu nedenlerle, ekonomi meselesi ertelenebilir bir konu değildir. Aksine, en öncelikli ve ciddiyetle ele almamız gereken bir vazifedir. Günümüzde, İslami esaslara uygun, kendi helal dinamiklerimizle işleyen bir “Medine Pazarını” kurmak, sadece ekonomik değil, aynı zamanda manevi kurtuluşumuz için de bir zorunluluktur.
Geçmişten alınan derslerle, bugünün şartlarına uygun çözümler üretmek ve helal bir ekonomik düzen, pazar inşa etmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Sevgi Muhabbet ve Dua ile kalın İnşallah
NurHan Keleş